Sevgili okurlarım; Oğlunun, fakirliğin nasıl bir şey olduğunu bilmesini isteyen bir iş adamı, üç dört gün geçirmesi için onu dağ köyünde yaşayan köylü bir ailenin yanına götürdü.

Mütevazi köy evinde beş gün kalan baba oğul, beş gün sonra köyden ayrıldı.

Arabada eve dönerken baba oğluna.

Bu deneyim hakkında ne düşünüyorsun oğlum?

Oğlu gözlerini ufka dikip derin bir düşünceye dalmıştı.

Baba ne öğrendin diye ısrar etti.

Oğlu :

Bizim bir köpeğimiz var, onların bir çok.

Bizim jakuzimiz var, onların, içinde balıkların yaşadığı berrak suyu olan uçsuz bucaksız bir nehri var.

Bizim bahçemizi aydınlatan spot ışıklarımız var, onların bahçesini ay ve yıldızlar aydınlatıyor.

Bizim bahçemiz küçük, onların ki ise ufka ulaşıyor.

Biz yemeğimizi dışardan alıyoruz ama onlar yiyeceklerini kendileri ekip biçiyor.

Biz müzikli cd dinliyoruz, onlar her türlü kuşların ve hayvanların bitmeyen senfonisini dinliyorlar.

Biz mikrodalgada yemek hazırlıyoruz, onların yemekleri odun fırınında, üstelik daha lezzetli oluyor.

Biz kendimizi korumak için duvarlarla çevrili alarmla yaşıyoruz,

onlar kapıları açık, komşularının dostluğuna güvenerek yaşıyorlar.

Biz akıllı telefon, Facebook, TV'ye bağlı yaşıyoruz, onlar onun yerine hayata, gökyüzüne, güneşe, suya, yeşil dağlara, hayvanlara, çiçeklere ve ailesine bağlı yaşıyorlar.

Çocuğunun ne kadar derin düşündüğü gören babası şaşkına döner.

Babasının şaşkınlığına içte içe gülen oğlu şöyle der:

Bizim ne kadar fakir, onların ise ne kadar zengin olduklarını bana gösterdiğin için sana çok teşekkür ederim baba!

Evet sevgili okurlarım.

Bu hayatta her şey maddiyat demek değildir.

Bir insanı büyük yapan mütevazi, basit ve en önemlisi de insan olmasıdır.

Bunu asla unutmayalım...