Kendinle barışmak sözünü ne kadar çok duyarız etrafımızdan ya da kendimiz bunu sık sık ifade ederiz. Kendimle barışık biriyimdir deriz mesela ama asıl önemli olan ne kadar farkında olduğumuzdur. Bir ifadeyi söylemekle bunun farkında olmak aynı şeyler değildir. İkisi arasında oldukça fark vardır. Ya ağız alışkanlığımızdır bazı sözleri sarf etmek ya da karşımızdakilerle aynı fikirde olma çabası.

Çevrenize dikkatli bakacak olursanız eğer insanların mutsuzluklarını aslında kendilerinin yarattığını fark edersiniz. Hep başkaları suçludur, hep yanlışları yapanlar başkalarıdır. Hep ötekidir sorun çıkaran, hep bir diğeridir.

Farkındalık algı düzeyi her insanda değişmekle birlikte bazen bize yansıtılabilir de. Freudyen bakış açısı ile yansıtmadan da bir sorununuz olduğunu ya da karşınızdakinin bir sorunu olduğunu anlamanız mümkündür. İnsanlar karşılıklı olarak etkileşim içindedirler ve birçok şeyi bir birimize farkında olmadan veya olarak yansıtırız. Bu bazen olumlu olabilirken bazen de yıpratıcı etkiye sahiptir. Sürekli şikayet eden birini düşünün, genelde hep dışsal nedenlerden dolayı şikayet etme olasılığı yüksektir.

Doğal olarak başkalarını suçlamak, günah keçisi haline getirmek daha avantajlıdır, egoya çok daha uygun olan donanımlı bir araçtır. Sorunları dışsallaştırmak daha kolaydır, kendinle yüzleşmektir zor olan.

Buradan hareketle insanların mutsuzluklarının veya yaşadıkları olumsuz anların nedeninin hep başkalarından kaynaklandığını düşünmek bizleri rahatlatıyor olmalı, sorumluluğu bir başkasına atmak kendini kandırmaktan başka bir şey değildir aslında. Kendimizle barışmak için kendimizi tanımamız gerekir.

Kendimizi tanımak kalıp yargılarımızın bilincine varmaktır. Zihin okuyarak, genelleme yaparak karşımızdaki insanları tanıdığımızı sanıyoruz. Kendini tanımayan insanın bir başkasını bir takım kalıp yargılarla tanıması mümkün değildir, bu ancak primitif yanılgıdan ibarettir ve bundan öteye geçemez ve ayrıca bu tarzda düşünen insanların saldırgan tutumları kendisiyle barışık olan insanları son derece rahatsız edecektir.

Pekala bu durumda kendimize ne türde bir iyilik yapabiliriz? Kendimizle nasıl barışabiliriz?

Kendimize yapacağımız iyiliğin başında araştırmak, okumak, öğrenmek ve kavramak gelir. Bunları başarabiliyorsanız şayet kendinizle barışmanın kapısını aralamışsınız demektir. Öz değere sahip olabilmek için önce öğrenmeliyiz, sorgulamalıyız, yüzleşmeliyiz ve son olarak geçmişle el sıkışmamız gerekir.

Geçmişle barışmak demekte kendinle barışmak demektir. Şu an da siz olan varlığınızın aslında sizin geçmişteki hatalarınız sayesinde olduğunun farkına varmak ve kendinizi suçlamaktan vaz geçmek demektir. Hatalarınızla kendinizi kabullenebilmektir kendinizi sevebilmenin, kendinize değer verebilmenin, kendinizle barışmanın yolu.

Bunu başarabildiğinizde mutlu olabilir ve çevrenize mutluluk saçabilirsiniz. Bu sayede dünyayı daha pozitif algılar sorunlarınızın çözümüne daha kolay erişebilirsiniz. Bazen deriz ya aman boş ver! Böyle gelmiş böyle gider…! Ne korkunç bir cümle olduğunu bir anlasak harikalar yaratacağız. Bir düşünün boş verecek vaktiniz var mı?

Boş vererek hayatınızı anlamsız kılmak elbette bir tercihtir ama yararsız bir tercih! Boş vermeyin, öncelikle kendinize boş vermeyin. Boş vermek kendi varlığınızı reddetmek ve kendinizi tanımadan bu dünyaya veda etmekle eş değerdir. Her gerçek bilgi değerlidir ve düşünülmeye değerdir. O halde boş vererek zaman kaybetmek yerine kendinizi tanımaya çalışmakla ilgilenebilirsiniz.

Kendisiyle barışık insanların tipik özelliklerinden biri de çözüme odaklı olmalarıdır. Sorun yaratmaz çözüm üretirler. Geçmişe saplanmaz geleceğe aşırı anlamlar yüklemezler. Sizi dinlerler ve kendilerine verdikleri değeri size de yansıtırlar. Pozitif ve anlayışlı yapıları dikkat çeker. Onların yanında iyi hissedersiniz kendinizi. Kendilerine olan saygılarından size de saygı duyarlar.

Esnek olmaya, mümkün olduğunca yargılamamaya önem ve özen gösterirler. En başta da kendilerine yapılmasını istemedikleri şeyleri bir başkasına asla bilerek yapmak istemezler. İnsan olduklarının ve hata yapabilme potansiyelinin kendilerinde de mevcut olduğun bilincindedirler. Algıları kendilerinin farkında olmuş

olmalarından ötürü açıktır ve bu sayede kimlik kargaşası yaşamazlar. Sonuç olarak bu insanların kendilerine has tutumları olduğu kadar gelişim yönünde de aktif bir rol üstlenmişlerdir.

Toparlamamız gerekirse, bu gibi insanlardan olabilmek yine bizim kendi elimizde ve kendi çabalarımızla mümkün olabilir. Olmaz kelimesini kendim kabul etmediğim gibi, size de tavsiye etmiyorum, zaman alabilir fakat imkansız değildir.

Son olarak Doğan Cüceloğlu’nun bir sözü vardır çok severim, onunla bitirmek istiyorum.

‘’Kendisiyle barışık insanın sohbeti güçlüdür ve huzur verir’’ der… Ne kadar doğru!

Hayatta bulunduğumuz yerin güçlü ve sağlam olabilmesi için, kendimizle barışalım, dünyayla barışalım…

Sevgiyle Kalın…