Çiğdem Bakan Yılmaz yazdı

Post-modern toplumlarda görülen hedonizm ve popüler kültür olgusunun tarihsel arka planına geçmeden önce ifade etmek isterim ki; popüler kültürün dayatması ile yüzeyde daha belirgin ortaya çıkan hedonizm öğretisinin yarattığı, narsistik eğilimlerin evrenselleşerek toplumumuza doğal entegrasyonu sonucu oluşmuş, yeni davranış modellerini rol-model alarak evrilen yeni nesillerde, varlığının etkisini oldukça hisseder olduk.


Kim ne düşünürse düşünsün post-modern toplumun üretim şekli hedonizmi destekler niteliktedir ve popüler kültürü üretirler. Post-modern kültür ve popüler kültürün eklektik ilişkisi karşılıklı etkileşim ile birbirlerini üretmeye, ürettiklerinden de yeni popülerler üretmeye hızlı bir biçimde devam etmektedirler.


Post-modern toplum ne zaman ortaya çıkmıştır? Hangi sonun başlangıcıdır? Bizim toplumumuzda ki etkileri nelerdir? Post-modern toplum sürecinde sona mı yaklaşıldı?
Post-modern toplum 70’li yıllardan sonra özellikle batı eksenli sanayileşmiş toplumunun, sanayi sonrası toplumlarının daha da ileri giderek, ultramodern bir toplum modeline geçmesi ile karakterize edilir.


Post-modernizmin tarih sahnesin de modernizme bir tepki olarak ortaya çıkışı, en önemli eklemlerinin de net olmayan belirsizlik ve sonsuz hoşgörü niteliği taşıdığını da belirtmek isterim. Aslında kutsallarını yitiren, devinim geçirerek seküler biçim alan post-modernizmin, ilginç bir biçimde geçmiş öğretilere ve din temalarına da ayrıca hoşgörü göstermesi; geleneksel toplumun değer ve normlarına bağlılık vurgusu kazandırmaktadır.
Biliyorum biraz kafa karıştırıcı bu durum haklısınız ama toplumuzu mercek altına aldığımızda daha da kafa karıştırıcıdır.

Neden?
Kafaları karıştırır çünkü; yeni dünya düzeninde geleneksel içe yönelimli kapalı toplumlarda henüz modernizmi tam olarak yerleştiremeden post-modernizme teknoloji sayesinde geçiş yapmış olmak; ikisi arasında bocalayarak gidiş-gelişler yaşamamızı, kültür yapısında bozuklukları, anlam ve kavram karışıklıklarını, kaosları, şiddet eğilimlerini, kimlik bunalımlarına kadar varan unsurları da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda modernizmin ilke ve argümanlarını hayata geçirmeden, farklı bir konsepte iç içe girmiş bir şekilde yaşamak, yanı sıra post-modern kültürün üretimi olan popüler kültürün; isteyelim ya da istemeyelim bizleri sistemin çarkları arasına alması, tehlikeli olmakla birlikte kaçınılmaz olarak geri dönüşü olmayan değişime, hızla sürüklemektedir.

Popüler kültür bizleri bir girdaba çekmektedir. Bizimle yaratılmakta ve varlığını sürdürmektedir. Fakat bizlerin özgür iradesinin ifadesi asla değildir. Sistemin günümüze taşıdığı bir kültürdür. Toplumun kendi kültürü olmamakla birlikte teknolojik gelişmelerle toplumlara egemen olmuştur. Ve aynı zamanda var olan kültürün yozlaşmasına neden olmuştur. ( Kültürün yozlaşması ayrıca tartışmalı görece bir konudur. )
 

Nitekim tüm değerlerin altının boşaltıldığı ve kimliklerin yok edildiği post-modern dünyada sosyal değişimlerin bireysel algısı ve genele yayılışı teknolojik sömürülüşün açıkça göstergesidir.

Post-modernizmin öğretilere hoşgörüsel bakış açısı, hedonistik davranışları popüler kültür ile hayatımıza sokmakta olup, öznelliğe vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla hepimizde bir miktar var olan sağlıklı narsizmi uyarmakta, tetiklemekte ve hatta yükseltebilmek için özlerimizi harekete geçirip adeta bizimle dalga geçer bir havadadır. Popüler kültürün popüleritesini yakalamadığımız sürece bizi ezecek, dışlayacak, sınıf ayrımcılığının içine atacak ve nihayetinde bizi utandırarak kendini dönüştürecektir.

Sistemin parçası olduğumuzda da aptallaşacak, daha fazla tüketmek için daha fazla çalışacak, çalıştıkça tüketecek, tükettikçe robotlaşmış bir makineden farkımız kalmayarak yolumuza devam edeceğiz ne yazık ki…

Sonuç olarak yeni nesillerde özellikle ben ögesinin ön planda olmasına şaşırmak, son derece saçma ve yanlış olacaktır. Bu bağlamda narsistik eğilimlerin artış göstermesi, merkeze özneyi yerleştirerek bakış açıları geliştirmek, bireyin sistem bakımından normal davranışsal özellikler geliştirmesine neden olacaktır.

Bu gelişmeler pozitif bir yönde bir değişime mi neden olacak yoksa negatif yönde mi? Doğru mudur? Yanlış mıdır? Ya da neye göre doğru neye göre yanlış? Doğrusu ayrı bir makale konusu ama doğrunun bile ne kadar doğru olduğu tartışılan bir dünyada ortaya çıkacak olan söylemlerin, niteliği bakımından değeri ayrıca tartışma konusu olacaktır.

Post-modern kültürün hedonizmi destekler özellikte olması (M.Ö. 435-355) yıllarına dayanan Kirene ( Kyrene ) okulunun bir öğretisi, nasıl oluyor da günümüzde içselleştirilerek özümsenmiş bir şekilde hayatlarımıza hükmeder hale gelebiliyor?

Geçenlerde bir arkadaşımla felsefe konusunda sohbet ederken bir soru sormuştu: Şu meseleyi hiç aklım almıyor yy. lar öncesi filozofların söylemiş oldukları söylemler bugün halen geçerliliğini koruyor. Sanırım bu yazım neden olduğunu bu perspektif açısıyla ispatlıyor. Post-modernizmin geçmiş değerlere hoşgörüsel yaklaşımı bugün bilimde, sanatta, edebiyatta, felsefede, teolojik dini felsefede kendini hissettirmektedir ve hatta batı toplumlarının son zamanlarda din temalı sosyolojik desenlerinde gördüğümüz, dini eğilimlerin artışındaki etkisini son hızla sürdürmektedir.

Bizler toplumuzda bu çelişkileri yaşarken, post-modern toplumların bu çağı da tükettiklerini ve buradan hareketle sona doğru yaklaştıklarını düşünüyorum. Aslında bu ayak seslerini uzunca bir zamandır duyuyoruz. Negatif yönde yankılanarak tüm dünyayı hissedilir şekilde sarmış durumdadır.

Bu toplum düzeninin yani post-modernizmin getirdiği değişimler ve gelişmeler tarihin çöp kutusuna atılmayacak kadar değerli olduğu su götürmez bir gerçektir fakat zararları daha az gelişmiş toplumlarda yakıcı ve yıkıcı etkiler doğurmuş ve doğurmaya da devam etmektedir.

Değişim ve dönüşümler tarihi düşündüğümüzde mutlaka bedel ödetecektir. Çok sancılı süreçler olduğu bilinen gerçeklerdir. Dolayısıyla yeni toplum düzeni tüm dünyaya bu bedeli ödetmeye hazırlanıyor, boşluk çağı hızla yaklaşıyor.

Flaubert’ in dediği gibi ‘’ Modern dünyanın ürünü kuşkuya kendini bırakmaktansa, hiçliğe teslim olmak’’ daha mı anlamlı görünecektir o zaman… Yeni düzenin teması nihilizm mi olacak! Özne ölüyor mu? Öldü mü yoksa?

Boşluk çağına doğru ilerliyoruz muhtemelen ve sancıları hissedilen boyutta.

Ok yaydan çıktı artık, ipin ucu kaçtı…

Bizler sistemin içinde yıllardır söylediğim gibi algısal bilinç yönetimi ile standartlaştırılmış hayatlarımıza kısa süreli, gelir geçer hazları alarak hızlı bir biçimde devam etmekteyiz.

Tehlike her geçen gün derinleşmekte ve bizler hiçbir şey yapamamaktayız dolayısıyla toplumda karamsarlıklara, toplumsal travmalara ve duyarsızlaşmaya neden oluyor.

Ütopyalar yaratıyoruz hayallerimizde hiç gerçekleşmeyecek olan ütopyalar! Öldü ütopyalar…

Çin atasözünün birinde bahsedildiği gibi;

Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm attığınızda ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür ama ipe her dokunduğunuzda, canınızı acıtacak olan tek nokta, yine o düğümdür…

Sevgiyle Kalın…