Sevgili okurlarım; Naylon leğenleri görünce bakır dövme tabakları satıcıya verdiler.

Anne annenin tepsisinden kablo yapıldı.

Floresan tavana asılınca, fitilli lambaları gereksiz kalabalık saydılar.

Etrafına toplandığımızda mutlu olduğumuz o soba, kalorifer gelince evi kirletmekten suçluydu artık.

Çöplükte son gördüğümde üzerinde pişirdiğimiz kestanelerin sanki izleri vardı.

Televizyonlar gelince mahzenlere atılıp çürümesi beklenen radyoların başında ilk aşk gözyaşlarını dökmüştüm.

Yeniler gelince bir eski evde unutulan Safiye Ayla söylerdi:

Ah şu gönül şarkıları.

Vefasızsın.

Marketler gelince bakkalları terk etti mahalleli.

AVM'ler geleli, tenhalaştı çarşılar.

Traktör aldıkları gün sarı kızı sattılar kasaba.

Evin önüne geldiğinde bayram edilen o eski arabanın ah bir dili olsaydı.

Eski mahalleler.

Eski sokaklar.

O eski köşe başı.

Eski bahçeli evler.

En sevilen giysiler, renkler bile terk edilir, yerine neyi seveceğini dergiler söylemez mi.

Bu senenin modası sarı.

Cumhuriyet'in de modası mı geçti dersin.

Çöpe mi gitti andımız?

Onuncu Yıl Marşı.

19 Mayıs Bayramı.

30 Ağustos Zafer Bayramı.

Devrimlerin önemi mi azaldı?

Vefasızsın.

Tamam da.

Naylon leğen mi sandın tarihini?

Kurtuluş destanımızın anlamı mı kalmadı?

Manasız mı artık; bebesi çıplakken askere çorap ören o kadınlar.

Eskiciye mi gitti o eski aşklar.

Öyleyse eğer.

Merak etme.

Kimseye baki değil dünya.

Çocuklar bir büyüsün hele…

******

Günün sözü; İnsanlara kendilerini nankörlüğe mecbur edecek kadar büyük hizmetlerde bulunmayınız...