Murat Uygun yazdı...

Hatırlarsanız Haziran ayı başından beri sahibi oldukları gazetelerin manşetlerinde ve köşelerinde vaveyla koparan medyanın OLİGARKLARI hızlarını alamamış Ankara’da meydanlara kadar inip ‘Basın susturulamaz, Sansüre hayır, Gazeteme dokunma’ eylemleri yapmıştı.
Bu eylemler sonucunda Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Ekim ayına bırakılmıştı. Ekim ayı geldi çattı ve yasa yeniden TBMM’de gündeme geldi. Hepimiz medya organlarından yaşanan gelişmeleri anbean izledik.
Ve nihayetinde kamuoyunda Dezenformasyon Yasası olarak bilinen ancak ihtilal dönemlerindeki postal seslerine aşık olan statükocuların zihiniyetindeki medya organları tarafından Sansür Yasası olarak vatandaşlara lanse edilen 40 maddelik kanun teklifi Meclisten geçerek yasalaştı.    
Peki tüm bu süreçte neler oldu?
Neler mi oldu?
Gelin hep beraber bir hafızalarımızı tazeleyelim.
Kanun teklifi TBMM’ye ilk geldiğinde komisyonlarda kızılca kıyamet koptu.
Onlarca yıldır basın emekçilerinin hakkını savunduklarını iddiası ile her platformda caka satan mesleğin duayenleri ve başkanları meydanlara indiler.
Eylemler, açıklamalar, protestolar vs. ellerinde kullanacakları ne kadar argüman varsa kullandılar.
Hatta ve hatta yerel medya sahipleri ile iletişime geçip bu yasa ile Basın İlan Kurumu gazetelerinizi kapatacak, gazeteci arkadaşlarımız işsiz kalacak, matbaacılar kapılarına kilit vuracak DEZENFORMASYONunu yaptılar.
Peki bunun karşılığında her zaman gazetelerin ve gazetecilerin yanında yer alan, gazeteci arkadaşlarımıza faizsiz kredi veren, pandemi sürecinde gazetelerin içinde bulunduğu şartları göz önüne alarak baskı, bayii ve satış şartını dikkate almayan, yine pandemi sürecinde gazeteci arkadaşlarımızın sağlığını düşünerek evden çalışmaya müsaade eden, vefat eden gazeteci arkadaşlarımızın ailelerine ölüm yardımı yapan, her sene cemiyetlerin kendilerine gönderdikleri muhtaç gazeteciler için muhtaçlık yardımı yapan Basın İlan Kurumu ne yaptı?
Haziran ayında yaptıkları DEZENFORMASYON eylemleri ile zafer kazandıklarını zanneden statükocular tatil yaparken Basın İlan Kurumu adeta bir karınca ordusu gibi çalıştı.
Tatile çıkmadılar…
Belki de ailelerini yaz boyunca ihmal ettiler…
Gerçekleri kamuoyuna ve yerel gazetelere anlatmak için 11 tane bölge toplantısı yaptılar.
Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Cavit Erkılınç Bursa, İzmir, Konya, Ankara, Diyarbakır, Samsun, Trabzon, Van, Malatya, Adana ve İstanbul’da yerel medya sahipleri ile buluştu. Toplantılarda kanunun içeriğini anlatırken yazılı basının kurtuluşunun bu yasa ile gerçekleşebileceğini açık açık ifade etti.
Erkılınç, özgür basının cemiyetlere ve matbaa lobilerine teslim olmamaları gerektiğinin altını kalın kalın çizdi..
Erkılınç, Mevzuatı hazırlayanların, mevzuatın uygulanmasına karşı çıkmamaları gerektiğinin altını kalın kalın çizdi..
Erkılınç, Gazetelerin bu dört aylık süreçte tam bin sayfa icra ilanını kaybettiklerinin altını kalın kalın çizdi…
Erkılınç, Gazetelerin haklarının sonuna kadar savunacaklarını ve yanlarında olacaklarının altını kalın kalın çizdi..
Erkılınç, Mücadelelerinin gazeteleri yaşatmak olduğunun altını kalın kalın çizdi..
Erkılınç, Bu yasanın köprüden önce son çıkış olduğunun altını kalın kalın çizdi..
Kısacası Basın İlan Kurumu Genel Müdürü, Genel Müdürlük birim müdürleri, Şube Müdürleri ve tüm personeli ile adeta DEZANFORMASYONa uğrayan  yerel medyaya gerçekleri anlatmak için gece gündüz demeden, dere tepe demeden, medyanın gelecekte var olması için çalıştı da çalıştı..
Onlar çalıştılar..
Hem de yılmadan çalıştılar..
İnandıkları doğrular için çalıştılar..
Yazılı basın ve çalışanlarının geleceği için çalıştılar..
Peki, Basın İlan Kurumu’nun bu çalışmaları karşısında bizler, bu mesleğin gerçek sahipleri olarak ne yapmalıyız.
Basın İlan Kurumu Karınca gibi çalışırken, bizler ağustos böceği gibi zırlayacak mıyız?
Yazılı basının kapısına zemheri vurunca Basın İlan Kurumu’nun kapısına gidip yardım mı isteyeceğiz?
Ben adım gibi eminim ki böyle bir zemheri yaşasak ve Basın İlan Kurumu’nun kapısına gitsek 61 yıl boyunca basının yanında yer alan Kurumumuz bizlere kapılarını açar..
Sevgili meslektaşlarım artık şunu hepimiz kabul etmeliyiz.
Yeni bir mecra geliyor ve biz bu mecranın içinde yer almak istiyorsak internet medyası ile kavga etmemeliyiz. İnternet medyası maalesef daha emekleme döneminde. Gerçi bazı internet siteleri bizleri fersah, fersah solladı ancak birçoğu daha emekleme döneminde.
Ancak kabul edin yada etmeyin internet medyası gümbür, gümbür geliyor..
Peki biz ne yapmalıyız?
Mesleğin eskileri olarak, gazeteciliğin her türlü zorluğunu çekmiş birileri olarak digital mecrada bulunan haber sitelerine gazetecilik etiğini anlatmalıyız, öğretmeliyiz..
Bu kadar hızlı haberleşmenin yaşandığı bir dönemde yalan haberin yatsıyı bile görmeyeceğini anlatmalıyız..
Yalan haberin, yanıltıcı bilginin topluma, aileye ve devlete nasıl zarar verdiğini anlatmalıyız..
Bu mecrada tutunmaya çalışan genç gazeteci arkadaşlarımıza gazetecilik etiğini öğretmeliyiz…
Yalan, İftira ve şantaj ile gazeteci olunamayacağını anlatmalıyız.
Kısacası yeni mecraya deneyimli gazeteci abileri olarak yol haritası çizmeli ve arkamızda bizleri vakti zamanı gelince bir Murat abimiz vardı diyerek rahmetle anmalarını sağlamalıyız.
Eğer yukarda saydığım etik ve meslek inceliklerini bu arkadaşlara aktarmazsak, bizleri arkamızdan nasıl anacaklarını hepimiz adımız gibi biliyoruz değil mi?