İslâmı anlamak, Kur'an-ı anlamakla mümkündür. Dikkat ederseniz "Kur'anı okumakla" demedim çünkü aralarında önemli farklar vardır. Daha çocuk yaşlarımızda Kur'an okumak için harflerin ağzın veya boğazın neresinden çıkacağı (mahrec) bize öğretilir. Böylece asıl gaye Kur'an-ı öğrenmek değil okumak halini almıştır. Bu durum yaşlanınca da devam eder durur. Cemiyette veya meskenlerde, camilerde cemaatin (rahleler üzerinde) veya imamların harıl harıl okuduklarında hatta yaz Kur'an kursları denen mekânlardaki hedef maalesef, Kur'an-ı öğrenmek değil, tecvidli tarafından okumaktır.
Sahabe devrine baktığımızda Kur'an âyetlerini 10'ar 10'ar okuyup müzakere ettiklerini görüyoruz (aşr 10 sayısını ifade eder, "aşr okumak" oradan gelmedir). Birkaç ayeti okumak saatler alıyordu; çünkü tezekkür-tedebbür ediyorlardı. Bizler gibi dudaktan gâfilâne değil kalpten okuyorlardı. Zira emir öyle gelmişti. Kur'an-ı kerimin inmeğe başladığı ilk yılda iniş sırasına göre daha 3.süre olan Müzzemmil süresi 4.ayette Allah, Peygamberine:
ورتل القران ترتيلا
= "Kur'an-ı tane tane hakkını vererek oku",
yine 42.sırada inen Furkan süresi 32. âyette ise tane tane okunmasının sebebini Yüce Allah şöyle açıklıyordu:
وقال الذين كفروا لولا نزل عليه القران جملة واحدة كذالك لنثبت به فؤادك ورتلناه ترتيلا
"İnkâr edenler: Kur'an ona bir defada topluca indirilmeli değilmiydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk."
"Tane tane, hakkını vererek oku" diye çevirdiğimiz fiilin mastarı olan tertîl, sözlükte "bir şeyi güzel bir şekilde sıralamak, dizmek, açığa çıkarmak ve açıklamak" anlamlarına gelmektedir. Burada Kur'an'ın açık ve düzgün bir şekilde, tane tane ve yavaş yavaş, mânası üzerinde düşünerek okunması kastedilmektedir. Bu şekilde okumak Kur'an'ı anlamaya ve mânalarını düşünmeye daha elverişli olduğu için Yüce Allah böyle okunmasını emretmiştir. Hz. Peygamber'in Kur'an'ı, harflerinin hakkını vererek ağır ağır okuduğu rivayet edilir. (İbn Kesîr, VIII, 276)
…Allah Teâlâ, Kur'an'ın tamamını bir defada değil de yaklaşık yirmi üç sene zarfında, âyet âyet, bölüm bölüm indirmekle Resûlullah'ın her gelen âyeti gerek metni gerekse anlamıyla zihnine iyice yerleştirmesini, ruhuna sindirmesini amaçlamış; Resûİullah da Kur'an'in bütününü eksiksiz ve yanlışsız olarak hafızasına yerleştirdiği gibi, diğer insanlara tebliğ etmeden önce bizzat kendisi, başta iman esasları olmak üzere Kur'an'ın ilkeleriyle kişiliğini bütünleştirmiş, Hz, Âişe'nin ifadesiyle "Kur'an onun ahlâkı haline gelmiştir." (Müslim, "Müsâfirîn", 139)
Kur'an, Rab kelamıdır, ona bakmak bile iibadettir diyenler olabilir, eyvallah ancak sayfalarına bakın diye indirmedi Yüce Mevlâ Kur'an'ı.
Kur'an okununca hücrelere inmeli. Kur'an-ın manası unutulunca lâfız öne çıktı. Lâfız öne çıkınca tecvîd'e yönelindi.
Günümüzde Kur'an hafızı çok ama Kur'an muhafızı yok denecek kadar azdır. Kur'an-ı iyi okuyanlar arasında yarışmalar yapılır. Güzel de, neden bu yarışmalar Kur'an-ı iyi anlayanlar arasında yapılmaz?
Yıllardır Kur'an okuduklarını zannedenlere, İslâmda Kur'anı hatmetmek diye bir öğreti ve görev olmadığı halde defalarca hatmedenlere, hatta günde şu kadar her rekâtta okuduğunuz Fatiha süresinde Allah bana, ben Allaha ne diyorum diye kaç kişiniz merak edip mealine bakmıştır?
Yarın Yüce yaratıcı "Kur'anı okuman için değil, anlaman için gönderdiğim halde ondan hiçbirşey öğrenmedin, hatta huzuruma günde şu kadar çıktın ve namazda bana okuduklarında ne dediğini anlamak için çaba sarfetmedin… v.b." der ise:
Vaktim yoktu, Arapça bilmiyordum v.s. gibi mazeretler bizi sorumluluktan kurtaracağını mı zannediyorsunuz? Kimseye bu yaştan sonra Arapça öğrenin dediğim yok. Öğrenmek tabi güzel fakat Kurandan malümat edinmek için Arapça yı öğrenmek zorunda değilsiniz. Okuduğunuzun en az mealine baksanız sizin için yeterlidir. Hamdolsun her yerden mealli Kur'anı elde etmek mümkündür. Burada size şunu tavsiye ederim ki mealini okumanız, anlamadan defalarca hatmetmenizden çok daha faydalı ve sevaptır.
Elinize yabancı dilde bir evrak gelse, hele bu yurt dışındaki bir yakınınızdan olsa, yarını beklemez hemen mütercime gider ne kadarsa ücretini verir terceme ettirirsiniz değil mi? Elimizi vicdanımıza koyalım, Allah'ın bizim dünya ve ahretimize yönelik mesajının bize yakınımızdan gelen mektup kadar değeri yoksa kafamızı iki elimizin arasına koyup uzun uzun düşünmemiz ve bir karara varmamız gerekmektedir.
Kur'an bizi yüceltmek için indi; biz ise Kur'an-ı yüceltmeye kalktık. Onun bizim yüceltmemize ihtiyacı yoktur. Abdestsiz ele alınmaz ve okunamaz diye bir şey uydurduk, erkeğimiz-kadınımız hayatının yarısına yakın zamanını böylece Kur'an'dan uzaklaştırdık. Diğer zamanlarda ise okuyan okudu ancak bir şey anlamadı zira anlamak için okumadı yüce Kitabı. Anlamadan olsa dahi her harfine şu kadar sevap kazanacağını zannederek okudu maalesef.
Bizler Kur'an-ı anladığımız zamanlarda zamanın öznesi idik. Onu anlamadan okuduğumuz zamanlarda ve zamanımızda ise zamanın nesnesi olduk, nokta.
Hasan Karagüzel
02 Aralık 2021