Sevgili okurlarım; Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.

-Gel seni camiye götüreyim, dedim.

Bugün Cuma biliyorsun. -Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun, dedi. -Biliyorum ama, sebebini gerçekten merak ediyorum. -Ne bileyim olmuyor işte, dedi.

Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri çıkar diye endişe ediyorum. Gayri ihtiyari gülmeye başladım. -Herhalde şaka yapıyorsun, dedim.

Bunun için cami terk edilir mi? -Ciddi söylüyorum, dedi.

Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin.

Gerçekten öyleydi.

Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı. -Peki, dedim.

Hayatında hiç camiye gitmedin mi? -Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim, dedi.

Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum.

Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum. Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmişti.

Daha sonra el sıkışıp ayrıldık. Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra, kendisinin camide olduğunu söylediler.

Hemen gittim.

Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı. Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle: -Hani, dedim. Camiye gelmeyecektin? Hiç sesini çıkarmadı.

Çünkü musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu. Cüneyt SUAVİ'nin Hayatın İçinden Adlı Kitabından

*****

Günün sözü; İnsanlar, size kendilerini anlattıkları gibi değil, size yaşattıkları gibidirler. Kimini erken, kimini geç öğrenirsiniz ama öğrenirsiniz...