Bazen bir ilişki biterken kimse fark etmez. Kavgayla değil, sessizlikle başlar her şey...

Konuşmalar kısalır, bakışlar eksilir, ortak cümleler yavaş yavaş tükenir.

Aynı evin içinde yaşanır ama sanki farklı dünyalarda nefes alınır. Kimse gitmez fakat kimse gerçekten kalmaz da… Çünkü uzaklaşmak bir anda değil, yavaş yavaş olur.

Eşler genellikle büyük olaylardan değil, küçük ihmallerden uzaklaşır.

Bir taraf susar, diğeri anlamaz.

“Zaten beni dinlemiyor,” der biri içinden. “Ne söylesem yanlış anlıyor,” diye düşünür öteki.

Böylece sessizlik büyür, konuşmalar azalır, duygular yerini alışkanlığa bırakır.

Uzaklaşmanın nedeni çoğu zaman sevgisizlik değildir.

Sevgi hâlâ vardır, ama yorgundur. İlgisizliğe yenilmiş, birikmiş kırgınlıkların arasında nefes almaya çalışıyordur.

Bir taraf “hep ben çabalıyorum” derken, diğeri “artık beni anlamıyor” diye düşünür. Kimse kötü değildir; ama kimse iyi de hissetmiyordur.

Birlikte yaşamak birlikte kalabilmek anlamına gelmez.

Evlilik yalnızca aynı evi paylaşmak değil, aynı dili koruyabilmektir.

Sevgi sürekli ilgi ister; her gün yeniden hatırlanmak, yeniden hissedilmek ister.

Aynı kelimelerle, aynı tavırlarla sürdürülen bir ilişki, bir noktadan sonra sıradanlaşır.

Bir ‘nasılsın’ın değeri unutulduğunda, aradaki köprüler de sessizce yıkılır.

Eşler neden birbirinden uzaklaşır?

Çünkü biri anlatmaktan vazgeçer, diğeri duymaktan...

Biri hâlâ umut eder, öteki çoktan içinden gitmiştir.

Sevgilerimle…

Mail: [email protected]