Yirmi altı yıl önce, 17 Ağustos 1999’da, Türkiye’nin kalbine kazınan en büyük felaketlerden biri yaşandı. Saat 03:02’de meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depremi, binlerce canı aramızdan aldı, şehirleri yerle bir etti. O gece ben de, beş katlı bir apartmanda, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide mücadele eden binlerce insandan biriydim.
Deprem başladığında, eşim beş aylık hamileydi. Sarsıntı anında ne olduğunu anlamaya çalışırken, hayatımda ilk kez depremin ne demek olduğunu acı bir şekilde öğrendim. Panikle, üzerimizde sadece iç çamaşırlarımız varken merdivenlerden aşağı koştuk. Dışarı çıktığımızda Kavaklar Caddesi, yıkılan binalar, yardım çığlıkları ve çaresizlikle doluydu. Eşim korkudan fenalık geçiriyor, karnındaki çocuğumuz için endişeleniyordu.
O dönem, bugünkü Sakarya Büyükşehir Belediyesi binasının bulunduğu alana sığındık. Bahçede toplanan kalabalığın arasında bir doktor, eşimin durumunu kontrol edip ciddi bir sorun olmadığını söyledi. O anda hissettiğimiz rahatlama, yaşadığımız korkunun içinde küçük bir teselli oldu.
Ben 1967 doğumluyum. Dünyaya geldikten sadece bir ay sonra, 1967 Depremi köyümüzde yaşanmış. Babam, annemle beni beşikten alıp dışarı çıkarırken hissettikleri korkuyu hep anlatırlardı. O yıllarda şehirlerde iki katı geçen bina sayısı çok azdı. Aradan 32 yıl geçti, 1999 Marmara Depremi’ne geldiğimizde ise kızım dünyaya gözlerini açmak üzereydi. Bugün 25 yaşında olan kızım, adeta “deprem çocuğu” olarak hayatına başladı. Bu felaket, yalnızca Sakarya’nın değil, tüm Türkiye’nin kaçınılmaz gerçeği oldu.
Deprem Sonrası: Gazetecilikle Yaraların Sarılması
1997 yılında başladığım Show TV muhabirliği, 17 Ağustos sonrası bambaşka bir anlam kazandı. Depremden sonra Sakarya Valiliği’nin bulunduğu Demokrasi Meydanı’nda, canlı yayın aracımızla günlerce, haftalarca çalıştık. Haberleri hazırlıyor, Türkiye’ye ve dünyaya Sakarya’nın sesini duyuruyorduk. O dönem Show Haber Genel Yayın Yönetmeni Reha Muhtar, Yurt Haber Müdürüm ise bugünkü ATV Haber Genel Yayın Yönetmeni Yüksel Altıntaş’tı.
Merhum Vali Yener Rakıcıoğlu ile sık sık görüşüp çalışmalar hakkında bilgi alır, yaşanan sorunları ve ihtiyaçları haber bültenlerine taşırdım. Kendisi, Sakarya için büyük emek verdi. Yine merhum Belediye Başkanı Aziz Duran, deprem süresince gece gündüz çalıştı; onun da hakkını teslim etmek gerekir. Şehir bu isimleri asla unutmamalı.
O günlerde çadırlarda yaşam, prefabrik kentlerin kurulması, insanların umutsuz gelecek korkusuyla mücadelesi… Tüm bu hikâyeleri birebir haber yaptım. O dönem dijital arşiv sistemi olmadığından, birçok görüntü saklanamadı. Ancak meslektaşım, Sakarya’nın gururu gazeteci Hüseyin Cumalı’nın fotoğraf arşivi, bu dönemin tanıklığını hâlâ yaşatmaktadır.
Gün boyunca, saat başı canlı yayınlarla hangi mahalleye ne yardım gerektiğini aktardık. Akşam ana haber bültenlerinde, şehrin yıkımını, kurtarma çalışmalarını ve umut hikâyelerini ekranlara taşıdık. Aylarca, hatta yıllarca bu şehir için çalıştım; hem kameraman hem muhabir olarak binlerce haber yaptım.
Masa başında oturup kendi reklamını yapanlardan olmadım. Sert çıkışlar yapmadığınızda çoğu zaman emeğiniz görülmüyor ama ben halkın gözünde samimiyetin ve gerçeğin izini sürdüm. Sakarya halkı verdiğim emeği biliyor; bazı kurumlar görmezden gelse de bu şehrin vicdanında yerimi aldım.
59 Yaşında Hâlâ Sahada: Bitmeyen Gazetecilik Tutkusu
Bugün 59 yaşındayım. Halk54.com Genel Yayın Yönetmeni, Show Haber Sakarya Temsilcisi ve Adapazarı Gazetesi köşe yazarı olarak hâlâ sahadayım. Masa başında oturup hazır bilgi bekleyen bir gazeteci değilim; sokakta, olay yerinde, kamera elimde haber peşinde koşuyorum.
Çevre katliamlarından deprem bilincine, bina güvenliğinden uyuşturucuyla mücadeleye, adliye ve asayiş haberlerine kadar Sakarya’nın geleceği için saatlerce çalışıyorum. Yaralı ama kararlı bir gazetecilik anlayışıyla, halkım ve ülkem için üretmeye devam ediyorum.
Deprem Gerçeği ve İmar Barışı Hatası
Marmara Depremi’nin 26. yıl dönümünde hâlâ konuşulacak çok şey var. Sakarya’da 20 binden fazla bina güvenli değil. İmar barışı, ülkemiz için yapılmış en büyük hatalardan biriydi. Bu yanlış uygulamanın, yeni bir depremde daha büyük bir felakete yol açmasından korkuyorum.
Depreme karşı daha etkin, kararlı ve bilimsel adımlar atılmalı; yapı stoku güçlendirilmeli, denetimler tavizsiz uygulanmalı. Bu yalnızca Sakarya’nın değil, tüm Türkiye’nin ortak sorumluluğu. Çünkü deprem, ne zaman geleceğini söylemeyen ama geleceği kesin olan bir misafir…