Geçtiğimiz günlerde Sakarya’nın Taraklı ilçesinde çıkan yangında birkaç dönüm ormanlık alan küle döndü.

“Küçük bir alan” dediler, “erken müdahale edildi” diye teselli verdiler. Ama o ağaçların ne kadar sürede büyüdüğünü, hangi kuşların oraya yuva yaptığını, hangi çiçeğin hangi canlıyı beslediğini söyleyen olmadı.

Çünkü bu ülkede orman sadece yangın çıkınca haber olur, alev yükselince değer kazanır.

Oysa doğa, sadece var olduğunda bile başlı başına bir mucize değil mi? Ve biz, her yangında bu mucizenin bir parçasını daha kaybediyoruz.

Taraklı’da yanan ağaçlarla birlikte oraya su içmeye gelen ceylanlar da gitti, gece ötüşen kuşlar da, sabah sisinde yaprak toplayan çoban da artık aynı manzarayla karşılaşmayacak.

Çünkü bu bir doğa haberi değil, bu bir insanlık imtihanı.

İklim krizi her yıl daha da şiddetlenirken, biz hâlâ “orman yangını mevsimi geldi” diyen bir rahatlık içindeyiz.

Ne önlem kültürümüz var, ne gerçek bir doğa bilincimiz.

Taraklı gibi doğasıyla yaşayan, sessizliğiyle huzur veren bir ilçede bile bu yaşanıyorsa; artık hiçbir yer güvenli değil.

Orman konuşmaz, hesap sormaz!

Ve daha acısı şu: Bu yangınların ardından çoğu zaman sessizlik çöküyor.

Çünkü orman konuşmaz, hesap sormaz. Ağaçlar dile gelmez. Kimi zaman ise sessizlik bir süre sonra kepçe sesiyle bozulur.

Çünkü “orman vasfını yitirdi” denilince, her şey bir anda değişir. Doğa bir daha aynı şekilde geri gelmez, ama beton hızla yükselir.

Yaşatmak, korumak, hissetmek

Bu yüzden Taraklı’daki yangın sadece yerel bir olay değil. Bu, Türkiye’nin her yerinde karşılaşabileceğimiz ortak bir yaradır.

Bu yarayı kapatmanın yolu, sadece yangın söndürmek değil; yangın çıkmadan önce yaşatmak, korumak, hissetmektir.

Onu kaybettikçe...

Çünkü orman sadece bir manzara değil. O bizim iç sesimizdir, bir sonraki nesillere bırakılacak gelecektir, kirlenmiş kentlerin dışında hâlâ nefes alabildiğimiz ender yerlerden biridir. Onu kaybettikçe, kendimizi de kaybediyoruz.

Sadece orman değil, umudumuz da yanacak

Sakarya’nın yeşiline, Taraklı’nın huzuruna sahip çıkmak bir çevre görevi değil; bir vicdan sorumluluğudur.

Bu yangını unutursak bir sonraki sadece ormanı değil, umudumuzu da yakar.